20 Temmuz 2017 Perşembe

Kısa zamanda öleceğim


Nefes alış verişleri kesikleşip memelerinin altından ter boşalmaya başlayınca uyanıyor olduğunu anlamıştı, ben de anlamıştım. Bunu uykuda anlamak keşke anlatılabilir bir şey olsaydı ya da ne bileyim bir kurabiye çeşidine ya da "boru paça olsun" gibi bir şeye tekabül edebilse, en azından kıyaslanabilseydi. Uyanır uyanmaz burnunun ucundaki sineği kovar gibi eliyle belli belirsiz bir "ay git şuradan" işareti yaptı ve gözlerini sabit bir noktaya dikti, açılmayı beklerken kısık sesle şöyle dedi: Kısa zamanda öleceğim. 

Bunu düşünmesi için hiç bir sebep yoktu, burnunun ucunda sinek, odada başka kimse de yoktu. Uyuduğu 3 saat öncesine nazaran hiç bir fark, başına gelen hiç bir olay, kulağına fısıldanan tek bir kelime dahi yoktu. Kışın içinden koşarak odasına gelip soğuk yatağına girmiş, güç bela kendini ısıtmış, deliksiz uyumuştu. Bir gün uyandığında kısa sürede öleceğini anlamak, bunu bilerek uyanmak da keşke anlatılabilir bir şey olsaydı. Şimdi kime dese inanmazdı. Hem neden inansınlardı? Ama mesela bu durumun "yeni didilmiş yük yastık" ya da "patlıcan kebabı" gibi dilde anlatacak kanıksanmış bir karşılığı, ismi olsaydı böyle mi olurdu? Herkes inanır, "aaa yapma ya tüh be ulan, daha da 30una varmadın" falan diye hüzünlenir, ona iyi davranmaya çalışırlardı.

Odaya tüm gürültüsü ile bağır çağır telefonla konuşarak Nadire girdi. Kapıyı çalmamış, çat diye ışığı yakmıştı. Nadire sus lütfen, o saçlarını da o kadar sıkı toplamayı kes. Ayrıca neredeyse diz kapağına kadar uzanan kazaklar giyinince kilonu saklamış olmuyorsun. Hem allah aşkına şu ucuz görünümlü pembe ruju da sil. Hem bak ben yakında öleceğim. Nadire, öleceğim diyorum. Sadece bunu bilerek uyandım, lütfen bana inan ve saçlarını aç. O ruju da sil. Kitaplarımı sakın satmayın ardımdan, bak en çok ona korkuyorum, hayır kolilere koyup saklayın, istemiyorum bağışlamak da arkadaşlarıma vermek de. En sevdiğim çocuk kitaplarım 2. Rafta, yeni aldıklarımı bu hafta ölmeden bitiririm, sadece onları Bahar ve Eda arasında paylaştır. Uyandım diyorum Nadire dinliyor musun? Öleceğim diyorum. Gelmiyorum nişana falan. Nadire git lütfen. Gitmezsen beklemek için bir sebebim olmayacak. ‎

E insan öleceğini öğrendiğinde bir panik hasıl olur genelde. Bir çözüm arar, yok olma korkusu bağlamından kopuk dahi olsa, adeta "kornişon turşusu" gibi herkesin tek seferde ne olduğunu çok iyi anlayabileceği ve empati yapabileceği bir şeydir malum (bana hiç kornişon turşusuyla empati yapmadım diyecek kadar sıkıcı olmadığınızı söyleyin lütfen?). Öleceğini öğrenmek ile anlamak arasındaki fark ise şüphesiz farklı bir hisse tekabül ediyor. Yine de sıradan insanlardan bir miktar farklı davrandığı doğru. Yani başkası olsa en azından yataktan bir doğrulur ve sevdiği birini arardı. Ne bileyim mutfağa gider bir bardak su ya da portakal suyu içer, vay bee falan derdi. Bizimki hala yüklüğe bakıyor, bugünden başlayarak pişman olduğu şeyleri geriye doğru gün gün saymaya çalışıyordu. Hayır onları telafi etmek için hiç bir şey yapmayacaktı. Belki yapacağı tek şey kalkıp Antalya'ya uçak bileti alıp ölene kadar Kaleiçi'nde elleri cebinde yürüyüp akşamları bira içmek ve sardunyaları olan o balkon teyzesine öleceğini söylemek olurdu. Yabancılar pek sorgulamaz. "Aaa" derler, "yapma ya tüh be, daha da çok gençsin." Ya da demezler, "gel bir dilim börek ye", "istersen sevişebiliriz", "elimde harika bir mal var", "bu kalçalara yazık olacak" ya da "belki ölmezsin" falan derler. Bilirsiniz. Yani biri gelip size "ben öleceğim" dese, ne demeniz gerektiğini. 

Bugün metroda aşık olduğu adamı düşündü. "Keşke elinden tutup Merter'de indirse, bir kolona yaslayıp dilimi ağzına soksaydım" diye düşündü, belki o yorgun ve hüzünlü bakışları biraz olsun değişir, biraz korku ve şaşkınlığa dönerdi. Yanlış bir şey olduğunu bilerek onu yapmaya devam etmek ise aman tanrım, yaramazlık baş döndürücü derecede tatlı. Keşke yapsaydım! Hem zaten yakında öleceğim, önümüzdeki haftaya çıkmam, keşke yapsaydım! Onun yerine hayranlıkla adamı ve onun çirkin burnunu dikkatle izlemiş, her şey bir filmmiş gibi kendinin de başkaları tarafından izlendiğini hayal ederek en güzel surat ifadesini takınmış, adam inerken arkasından gülümsemişti. Dilini ağzına sokmak dururken, biraz hüzünlü kabul edelim.

Zorla yataktan kalkıp Nadire'nin yaktığı ışığı tekrar söndürdü ve yatağa döndü. Öleceğini bilmek şu an onun için kar yağarken ve ince pijamaları ile sıcak soba dibinde otururken akşam yemeği için ekmek olmadığını hatırlamak gibi bir sıkıntıya denk düşüyordu. En yakın bakkal çok değil iki sokak ötedeydi ama anladınız işte. Öyle bir umarsız, mide bulandırıcı ama yapılmak zorunda olan bir durumun yarattığı "olgunlukla kabullenmek" hissini. Kim bilebilirdi ki aslında sadece son 3-4 günün pişmanlıklarını hesaplamaya çalışacak ve kitaplarını ve tanımadığı bir adamın ağzına sokamadığı dilini düşünecek kadar vakti olduğunu, o tekrar uyumadan önce.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder