5 Ocak 2017 Perşembe

Eolos ve uzun uykusu


Düşlediğimiz, olmasını istediğimiz gibi bir kurt büyüttüm ve uyuttum. Bir şeyler yazmanın ya da çizmenin en güzel tarafı bu sanırım. NatGeoWild belgesellerindeki ürkütücü gerçekliğe tezat biçimde, işte ne bileyim, kendi gerçekliğinden de koşarak kaçarak bir şey hayal etmek ve gevrek gevrek gülümsemek. Hani televizyonun karşısındayken birden "dur şu programı kapatayım da kanatları olan bir kanguru hayal edeyim" ya da "biraz odama gidip dünyayı at sineklerinin yönettiğini hayal etsem iyi olacak v.v" şeklinde başlamıyoruz hayal etmeye. Öyle olduğunu düşünsenize, epey güzel olurdu. Fakat hayal kurmanın kendisi de bir kurgu ihtiyacına tekabül ediyor özünde. Eskaza gördüğüm bir imgenin çağrışımları ile hayal kurup onu çizdiğimde de oluyor şüphesiz ama genelde "dur bir resim yapayım, hmm, ne yapayım" şeklinde ilerliyor süreç. Bu kurdu da (onu gören onu tilki sanıyor) yine bir "ne çizsem" anında fotoğraflar arasında dolanırken gördüm, bu bir fotoğraftı inanabiliyor musunuz. Kırmızı çiçeklerin arasında uyuyan bir kurt fotoğrafı. Şüphesiz benim kurduğum hayalden çok daha mutluluk verici. E dedim peki bu kurt nasıl yorulmuş? Neler yapmış bütün gün de, akşam serinliğinde kendini kırmızı kır çiçeklerinin arasına bırakmış? Ben artık biliyorum.

Günün ilk ışıkları ile uyandı, aslında uyandırıldı desek daha yerinde olur. İki ok yılanı kahvaltı etmek için ağaçlık bölgeye kuş yumurtası aramaya gidiyor, esasında son derece hızlı olan bu yılanlar hiç acele etmeden sakin sakin kıvrılarak taşların üzerinden süzülüyor, şen şakrak bağıra çağıra gülüşüyorlardı. Yaklaşık 14 saattir uyuyan Eolos şöyle yattığı yerden tek gözünü açıp sesin nereden geldiğini anlamaya ve ayılmaya çabaladı. İşte orada, kafaları benekli iki kahverengi ok yılanı, taşlık yokuştan aşağı doğru ilerliyor ve gülüşüyorlar. Sabahın bu saatinde, güneş daha tazecik ışımaya ve ısıtmaya başlamışken, bu ne enerji diye düşündü. Sırt üstü dönüp sağ patisiyle bulutlara dokunuyormuş gibi yaptı, patisi beyazdı ve bugün hava pek bulutluydu, "akşam üzeri bir yağmur yağsa da cevizliğin altındaki nehre insem." E tabi ona Eolos ismini de ben taktım, bilirsiniz onların kendi aralarında isme ihtiyacı yoktur. Her şeyi isimlendirmek tam da biz insanların yapacağı hareket. Bir şeyin ismini bilmediğimizde onun da ne olduğunu bilmiyor oluruz genelde, bu beni her zaman ürkütmüştür.
Yerinden kalkana kadar zordu fakat kalktıktan sonra zaman çok çabuk geçiyordu bu genç kurt için. Daha önce gömdüğü kahvaltısını ettikten sonra bütün günü neşe içerisinde geçirdi. Kışın birleştiği sürüsüyle vakit geçirip sıçrama yarışı yaptılar, bu konuda asla arkadaşı kırmızı kuyruklu tilki Furina kadar olamıyordu. Sürüsündeki diğer kurtlardan çok Furina ile vakit geçirirlerdi. Günün herhangi bir saati bir yerde alelade karşılaşır, bir iki tur birbirlerinin yüzünü yalar, zıplayarak çevreyi gezer, değişik bitkilerle oynamayı sever, kuş yakalamaya çalışır, yorulunca da bir iki saat koyun koyuna dolanıp şekerleme yaparlardı. Bir de Ameltheia vardı tabi, yavruyken yaralı bulup yemeye kıyamadıkları zavallı sarı keçi, yırtıcılarla takılmaktan keçi olduğunu unutmuş, kayalıkların arasında sekip duran nazlı yavrucak. Bir sarı keçi, bir kırmızı kuyruklu tilki ve genç bir bozkurt üç sevgili iyi arkadaş. Birlikte büyüyor, birlikte oynuyor ve kış günü açan öğle güneşinin tadını çıkarıyorlardı. 
Akşam üzeri ceviz ağaçlarının sık olduğu bahçeyi geçip taştan kalenin dibindeki küçük nehrin oraya gittiler. Nehir her seferinde onları gördüğüne çok sevinirmiş gibi köpürür, hızını ve coşkusunu arttırarak onları karşılardı. Nehir kenarında oyun oynayan birkaç sevimli karaca komple kaçmasalar da hızlı hızlı nehrin yukarısına doğru sekti. Nehrin en düzleştiği ve genişlediği alan burasıydı, yukarıdan adeta merdiven gibi akan su burada biraz daha sakinleşir, nehrin dibindeki yüksek kayalar nehrin üzerinde yürümeye olanak verirdi. Kenarlardaki yassı taşlara küçük yengeçler çıkar, güneşlenirlerdi. Nehir bizimkileri görünce ne kadar sevinirse yengeçler ve balıklar da bu durumu o kadar sinir bozucu bulurlardı. Bütün akşam birbirlerini ıslatıp yengeç yakalayıp kabuklarını kırdılar. Yağmur yağsaydı sudan zıplayan al yanaklı balıkları yakalamak da oldukça eğlenceli olacaktı ama sabahki bulutlar yorgun olacak, yağmur yağmadı. Ameltheia ceviz diplerindeki otları kemirirken Eolos ve Furina çevredeki birkaç tarla faresi ve sincabı kendilerine akşam yemeği yaptılar. Eolos sabah gördüğü ok yılanlarını gördü, sanırım bütün gün beslenmiş ve ağaçlara sarılarak uyumuşlardı. Hava kararmaya yeltenince sarı keçiyi sürüsüne ulaşacağı güvenli yola kadar götürüp oradan dağıldılar. Eolos koşarak mavi kayalıkların tepesindeki çiçek tarlasına gitti. Günün bu saatlerinde bu kırmızı çiçekler ne kadar da enfes kokardı. Koşmanın etkisi ile vücut sıcaklığı yükselmiş, nabzı hızlanmıştı. Çevrede kimsecikler yoktu. Serin bir rüzgar, birkaç küçük kuş ve biraz böcek. Koca bedenini çiçeklerin üzerine yavaşça serdi, derin derin nefes alıyor vücudunu soğutuyordu. Bir yandan da nefes aralarında çiçekleri koklayıp kendi kendine gülümsüyordu. Kendi kendine gülümsemek ne büyük nimet diye düşündü. Çoktan kaybolan güneşin ardından karanlık sessizce Eolos'un ve kırmızı çiçeklerin üzerine süzüldü.

1 yorum: