2 Ocak 2017 Pazartesi

Tiramisu

Sekmeleri bir bir, bekleye bekleye kapadı ve ekrana boş gözlerle bakmaya devam etti. Tekrar internet arama motorunun masaüstündeki simgesine tıklıyor, birkaç alelade sosyal medya sitesini sekmelere diziyor, sonra tekrar kapayıp ekrana bakmaya devam ediyordu. Aklına internetin en azından mobil alanda yaygın olmadığı dönemlerde gittiği bir cafede tek başına otururken, ya da kalabalık bir ortamda kendini yalnız hissettiği zamanlarda (ki bu ekseriyetle mümkün) kayıklı, yani sürgülü kapağa sahip Nokia marka telefonunun tuş kilidini açıp kapadığı, çevresine “biriyle mesajlaşıyorum” mesajı vermeye çalıştığı zavallı zamanları geldi. Tarih kendini sürekli belli bir dönüşüm dahilinde tekerrür ediyor fakat bunu öylesine ince düşünülmüş ama düşünülmemiş gibi bir dağınıklıkla dönüşerek gündelik yaşama yayılıyordu ki, dönüşümün baş döndürücülüğü ve yeniliğin heyecan verici gerçekliği ile tekerrürü fark edemeyebiliyorduk. Aklına o cafelerden birinde yalnız başına yediği o güzel tiramisu da geldi. Bir daha öylesini aynı cafede bile yememişti. İnsan yalnız başına yemek yerken de yine adeta sanki çevredeki bakışlarca sınanıyordu. Daha büyük lokmalar almak istemesine ve daha hızlı yemek istemesine, dudaklarını yalamak istemesine rağmen çevredeki aslında onunla hiç ilgilenmeyen, belki varlığını dahi fark etmeyen insanların bakışlarını üzerinde hissediyor, mümkün olduğunca düzgün ve havalı biçimde yemeye gayret ediyordu. Tiramisunun kahveli toz kakaosu boğazına kaçmasına rağmen ağzından tatlı fışkırtarak öksürmesin diye gözünden adeta yaşlar gelmiş, kıpkırmızı kesilmiş, sessiz öksürmeye çalışmış, boğulayazmıştı. Öksürük krizi hariç unutulmaz bir tatlı deneyimiydi, inleyerek yenilmeyi hak etmişti. Tatlıyı yapan kişi belki de ilk seksini dün gece yaşamıştı. Belki de bütün gece ayakları sevdiği adam tarafından kekik yağı ile ovulmuş, saçları koklanmış, büyülü sözcükler dinlemiş, yaşamın yaşanılabilirliğine inanmış, çoğunlukla gerçekleşmeyeceğini bildiği ütopik mutlu bir geleceğin insanı kendine çeken büyüsü ile olabilirliğine dair somut gerçeklikler üzerine hayaller kurmuştu. Belki de yıllardır ona yarenlik eden köpeği sorunsuz bir doğum gerçekleştirmiş, evde bir düzineye yakın köpek yavrusu ince ince ağlıyordu. Belki de o çok görmek istediği kuzey Avrupa şehrine bedava gidiş dönüş bileti kazanmış, harika bir tatil planı yapmıştı. Her şey mümkün. Fakat tatlıyı yapan kesinlikle bir kadın olmalıydı. Bunu kokusundan bile alabiliyordu. Belki de kadının salyası kremaya, kek hamuruna karışmıştı. Kadın kremayı şöyle parmağı ile gelişigüzel almış, dudakları arasına götürmüş, uzun uzun parmağını emmiş, sonra parmağını bir daha kremaya daldırmış, bunu birkaç kez tekrar etmiş, kendi işine hayran kalmış olmalıydı. Evet evet, kedi dili bisküvi değil de el yapımı kek bu iş için daha makbuldü.

Derin bir of çekti ve tişörtünü çıkarmadan ellerini sırtında kavuşturarak sütyeninin kopçasını açtı. Yapması gereken bir düzine iş, yazması gereken koca bir öykü olmasına rağmen sekmeleri açıp kapıyor, yıllar önce insanların ikinci kez muhakkak gitmesini gerektirmeyecek özelliklere sahip, yol kenarında -ay dur şurada bir soluklanalım-dan öte geçemeyecek bir ticari işletme olan, son derece zevksiz bir dizayna sahip cafenin birinde yediği tiramisuyu düşünüyor olma hali onda derin bir sıkıntı yaratmıştı. Kopçasını açtığı sütyeninin askılarını yine tişörtünü çıkarmadan kollarından sıyırdı ve sütyeni tişörtünün göğsünden çekip çıkardı. Bu çekip çıkarma anı her tekrar ettiğinde, yani neredeyse her gün bunu yaptığı an, kendini inanılmaz seksi ve güçlü hissediyor, ama bu üzeri kapalı erotik manzarayı kendinden başka kimse göremiyordu. Hatta kendi bile kendini uzaktan göremiyor, bunun sıkıntısını yaşıyordu. Evet evet, kendisinin de kabul ettiği en büyük sıkıntısı zaten bu görünme hali takıntısının kendisiydi. Davranışlarını kısıtlayan, yaptığı işe odaklanmasını engelleyen, özgüvenini kıran bir hal hareket görünüm takıntısı. Kendisi için adeta travmatik sonuçları olan bir yanlış anlaşılma, istediği gibi görünememe korkusu ve etkileştiği canlıların iletişimde bir hata, tuhaflık olduğunu sezdiği ve bunun geri bildirimini yaptıkları o dehşet verici anın korkusu. Sessizce karnından tüm vücuduna yayılan bir vavelya eşliğinde eyvahlar olsun hali, kekeleme ve kendini ifade edememe, panikleme hali. Ah, öyle zamanlarında bile kendi görünümünü kontrol etmeye çalışsa da nasıl güzel, ince dudakları nasıl da titriyor. İlk defa bir insan avcunun sıcaklığını hisseden, buna rağmen iç güdüsel olarak canından endişe ederek kendinden geçercesine titreyen ve çırpınan biçare bir serçe gibi. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder