Sekmeleri
bir bir, bekleye bekleye kapadı ve ekrana boş gözlerle bakmaya devam etti.
Tekrar internet arama motorunun masaüstündeki simgesine tıklıyor, birkaç
alelade sosyal medya sitesini sekmelere diziyor, sonra tekrar kapayıp ekrana
bakmaya devam ediyordu. Aklına internetin en azından mobil alanda yaygın
olmadığı dönemlerde gittiği bir cafede tek başına otururken, ya da kalabalık
bir ortamda kendini yalnız hissettiği zamanlarda (ki bu ekseriyetle mümkün)
kayıklı, yani sürgülü kapağa sahip Nokia marka telefonunun tuş kilidini açıp
kapadığı, çevresine “biriyle mesajlaşıyorum” mesajı vermeye çalıştığı zavallı
zamanları geldi. Tarih kendini sürekli belli bir dönüşüm dahilinde tekerrür
ediyor fakat bunu öylesine ince düşünülmüş ama düşünülmemiş gibi bir
dağınıklıkla dönüşerek gündelik yaşama yayılıyordu ki, dönüşümün baş
döndürücülüğü ve yeniliğin heyecan verici gerçekliği ile tekerrürü fark
edemeyebiliyorduk. Aklına o cafelerden birinde yalnız başına yediği o güzel
tiramisu da geldi. Bir daha öylesini aynı cafede bile yememişti. İnsan yalnız
başına yemek yerken de yine adeta sanki çevredeki bakışlarca sınanıyordu. Daha
büyük lokmalar almak istemesine ve daha hızlı yemek istemesine, dudaklarını
yalamak istemesine rağmen çevredeki aslında onunla hiç ilgilenmeyen, belki
varlığını dahi fark etmeyen insanların bakışlarını üzerinde hissediyor, mümkün
olduğunca düzgün ve havalı biçimde yemeye gayret ediyordu. Tiramisunun kahveli
toz kakaosu boğazına kaçmasına rağmen ağzından tatlı fışkırtarak öksürmesin
diye gözünden adeta yaşlar gelmiş, kıpkırmızı kesilmiş, sessiz öksürmeye
çalışmış, boğulayazmıştı. Öksürük krizi hariç unutulmaz bir tatlı deneyimiydi,
inleyerek yenilmeyi hak etmişti. Tatlıyı yapan kişi belki de ilk seksini dün
gece yaşamıştı. Belki de bütün gece ayakları sevdiği adam tarafından kekik yağı
ile ovulmuş, saçları koklanmış, büyülü sözcükler dinlemiş, yaşamın
yaşanılabilirliğine inanmış, çoğunlukla gerçekleşmeyeceğini bildiği ütopik
mutlu bir geleceğin insanı kendine çeken büyüsü ile olabilirliğine dair somut
gerçeklikler üzerine hayaller kurmuştu. Belki de yıllardır ona yarenlik eden
köpeği sorunsuz bir doğum gerçekleştirmiş, evde bir düzineye yakın köpek
yavrusu ince ince ağlıyordu. Belki de o çok görmek istediği kuzey Avrupa
şehrine bedava gidiş dönüş bileti kazanmış, harika bir tatil planı yapmıştı.
Her şey mümkün. Fakat tatlıyı yapan kesinlikle bir kadın olmalıydı. Bunu
kokusundan bile alabiliyordu. Belki de kadının salyası kremaya, kek hamuruna
karışmıştı. Kadın kremayı şöyle parmağı ile gelişigüzel almış, dudakları arasına
götürmüş, uzun uzun parmağını emmiş, sonra parmağını bir daha kremaya
daldırmış, bunu birkaç kez tekrar etmiş, kendi işine hayran kalmış olmalıydı.
Evet evet, kedi dili bisküvi değil de el yapımı kek bu iş için daha makbuldü.
Derin bir of
çekti ve tişörtünü çıkarmadan ellerini sırtında kavuşturarak sütyeninin
kopçasını açtı. Yapması gereken bir düzine iş, yazması gereken koca bir öykü
olmasına rağmen sekmeleri açıp kapıyor, yıllar önce insanların ikinci kez
muhakkak gitmesini gerektirmeyecek özelliklere sahip, yol kenarında -ay dur
şurada bir soluklanalım-dan öte geçemeyecek bir ticari işletme olan, son derece
zevksiz bir dizayna sahip cafenin birinde yediği tiramisuyu düşünüyor olma hali
onda derin bir sıkıntı yaratmıştı. Kopçasını açtığı sütyeninin askılarını yine
tişörtünü çıkarmadan kollarından sıyırdı ve sütyeni tişörtünün göğsünden çekip
çıkardı. Bu çekip çıkarma anı her tekrar ettiğinde, yani neredeyse her gün bunu
yaptığı an, kendini inanılmaz seksi ve güçlü hissediyor, ama bu üzeri kapalı
erotik manzarayı kendinden başka kimse göremiyordu. Hatta kendi bile kendini
uzaktan göremiyor, bunun sıkıntısını yaşıyordu. Evet evet, kendisinin de kabul
ettiği en büyük sıkıntısı zaten bu görünme hali takıntısının kendisiydi.
Davranışlarını kısıtlayan, yaptığı işe odaklanmasını engelleyen, özgüvenini
kıran bir hal hareket görünüm takıntısı. Kendisi için adeta travmatik sonuçları
olan bir yanlış anlaşılma, istediği gibi görünememe korkusu ve etkileştiği
canlıların iletişimde bir hata, tuhaflık olduğunu sezdiği ve bunun geri
bildirimini yaptıkları o dehşet verici anın korkusu. Sessizce karnından tüm
vücuduna yayılan bir vavelya eşliğinde eyvahlar olsun hali, kekeleme ve kendini
ifade edememe, panikleme hali. Ah, öyle zamanlarında bile kendi görünümünü
kontrol etmeye çalışsa da nasıl güzel, ince dudakları nasıl da titriyor. İlk
defa bir insan avcunun sıcaklığını hisseden, buna rağmen iç güdüsel olarak
canından endişe ederek kendinden geçercesine titreyen ve çırpınan biçare bir
serçe gibi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder